
Mengen. 1928 . Yeşillikler arasında bir bucak. Ama ağzı alışmış insanların. Köy diyorlar oraya. Köprünün tam karşısında ev. İki katlı ahşap. Üst katta odalar var. Alt katta ahır. Evin insanları tüm Mengen halkı gibi çiftçilik yapıyor.
Evin arka tarafında gündüz vakti aniden kuvvetli bir ışık parlar. Işık kaklıkta (1) parlamaktadır. Bir çocuk alev alev yanmaktadır. Ocaktan kardeşine kaynayan tencereden mısır almak isterken eteğinden yakalanmıştır ateşe. İki buçuk yaşındaki kardeşi Yaşar, biraz uzağında ağzı sonuna kadar açık avaz avaz ağlamaktadır. Çok korkmuştur. Kaklık yüksektir. Aşağıdan çaresiz bakan komşular gözleri yaşlı izlemektedir. Evin kapısı kilitlidir. Ev halkı tarladadır.
Bir çocuk koşar tarlaya. “Fatma teyze kızın yanıyor.” Fatma deli gibi koşar, adeta yuvarlanarak koşar. “Zeynep, Zeynep!” diye haykırır. Aklını yitirmek üzeredir. ”Allahım Allahım” diye inler. Koşar koşar koşar, yol bitmiyor bir türlü. Arada yuvarlanır yere. Kalkar, tekrar koşar. Peşinden tarladaki herkes en başta da kuması koşarak gelmektedir.
Eve gelmiştir. Kapıyı açar, yamuk yumuk merdivenlerden uçarak çıkar. Kaklığa koşar . Yanan kızına sarılır. Kendisinin de yanacağını düşünmez o anda. Arkasından gelenler büyük bezler getirirler , ikisini de sararlar. Beş yaşındaki Zeynep için çok geçtir artık. Kızına sarılan Fatmacuk’tan yükselen ağıtlar köyü inletmektedir.
Yaşar küçücük , minnacık , sığınmış bir köşeye. Korkulu gözlerle şaşkın bakıyor etrafa . Ablası orada yatıyor yerde. Ama ablasına hiç benzemiyor. Kımıldamıyor, konuşmuyor. “Ocakta kaynayan mısırı alamaz mı artık?”
Fatmacuk, ölmek istiyor . Dayanamıyor . Düşünüyor düşünüyor, bir türlü başına gelenleri anlayamıyor.
Fatmacuk, Yörükler köyünden gelin gelmiş, teliyle duvağıyla Beşler köyüne. 13 yaşında var yok. Kocası askere gitmemiş daha. Evde kocasının küçük kardeşleri, boy boy . Anne çoktan göçmüş bu dünyadan. Baba önce kendi evlenmiş sonra da Mustafa’yı evlendirmiş. Anasız, babasız çaresiz Fatmacuk da böyle gelmiş bu eve.
Neden adı Fatma olduğu halde Fatmacuk denmiş ona? Bir kere çok minik. Yaşı da boyu da minik. Yürümüyor, hep koşuyor sanki. Fatmacık’da dememişler. Köy ağzı Fatmacuk olmuş o.
Önce baba daha sonra da Mustafa askere çağırılır. Vatan görevi. Mustafa yaşı gibi küçücük , ufacık tefecik karısına sarılır. ”Kal sağlıcakla “ der, ”Kardeşlerim sana emanet”
Fatmacuk küçücük ama gayretli. Kocasının emanetlerine gözü gibi bakar. Bir gün mektup gelir. Evirir çevirir, zarfı açar. Yazılar vardır ama Fatmacuk okuma bilmez ki. Kim okur bunu? Elbet bir bilen çıkar.
Mustafa ve baba Mehmet Ağa şehit düşmüştür. Nerede şehit oldular? Ne zaman şehit oldular? Fatmacuk bilmez ki savaş nerede? Düşman gelmiş , Çanakkale’deymiş derler. Acep Çanakkale nerede? Düşman kim? Moskof gavuru mu geldi ki? Ağlamayı bilir o . Ağlar ağlar ağlar.
Çok kısa bir süre sonra Mustafa’nın küçüğü iki erkek kardeş de askere çağırılır. Analık ise bebek kızını alıp çoktan köyüne dönmüştür.
Komşular koşarlar. Aralarında karar verirler. Fatmacuk evde kalsın, gitmesin. Bu çocuk Hüseyin ne olur sonra? Hem Fatmacuk nereye gidecek? Gidecek yeri yok ki.
Fatmacuk şaşkın, çok şaşkın. Mustafa’nın kardeşi Hüseyin kocası olacakmış. Olur mu bu? Olmaz olmaz. Dokuz yaşında o . Hem de altına kaçırıyor bazı bazı uyurken. ”Olur olur, çok da güzel olur , bir kaç sene bakarsın ona sonra nikah yaparız” der komşular.
Birkaç sene geçer. Nikah da olur. Hüseyin’de pek yakışıklıdır hani. Fatmacuk onu çok sever. Acep Hüseyin’ de abla dediği Fatmacuk’u sevmiş midir?
1.Kaklık,Mengen ve çevresinde geleneksel ilkel bir balkon.


Bir yanıt yazın