
Mengen. 1930’lu yıllar. Fatmacuk kaçmış evden. Yaşar minicik. Üç yaşında. Ana ana diye ağlıyor. Gözleri ağlamaktan şişmiş, kızarmış. Salya sümük birbirine karışmış.
Küçük adımları ile evin her yerinde anayı arıyor. Yok yok yok… Sonunda bir köşeye siniyor, sessiz. Korkmuş, ürkmüş.
Analık mutlu, havalara uçuyor. Nihayet Hüseyin onun. Sadece onun. “İyi ki gittin be Fatmacuk” diye söyleniyor arada kendi kendine. ”Fatmacuk keşke şu Yaşar’ı da yanında götürseydi” diyor. Ama götürmemiş işte. Neyse ne diyor analık Eziyme. “Bakarım el kadar çocuğa.”
Birazdan Hüseyin geliyor. Yaşar’ı görüyor köşede. Aldırış etmiyor. Yaşar’da kim? Ne önemi var Hüseyin’in yanında. Annesi de kaçmış.
Rahatlamış Hüseyin. İki kadın arasında bunalmış, kaç yıldır. Eziyme çok kıskanç. Hem Fatmacuk’a hem de Hüseyin’e dar etmiş dünyayı.
Yaşar’ı kim sevecek artık? Kim “oğlummm” diyecek? Kim “oğlum” diyerek bağrına basacak? Ablası aklına geliyor. Hüsniye. O da gelin olmuş, gitmiş. 12 yaşında.
Sofra kuruluyor. Yaşar aç. Koşuyor sofraya. Bir uca sığınıyor. Küçücük elleri ile yemek kapmaya çalışıyor. Ortada bir tabak. Zor uzanıyor. Baba kızıyor. “Ekmekle ye Yaşar; ekmekle “. Hayatı boyunca bu ses kulaklarında çınlıyor Yaşar’ın, her sofraya oturuşunda. Sanki herkes ona ekmekle ye der gibi geliyor; hep ekmek yemeye çalışıyor.
Yaşar yalın ayak başıkabak misali sokaklarda oynuyor. Yarı aç yarı tok. Anasını özlüyor. Geceleri bir köşede korkarak uyuyor. Anasının bir tülbendi göğsünde saklı. Bir keresinde abla dediği analık “bu da ne” diye almak istemişti de Yaşar yeri göğü yıkmış, feryat figan ağlamış, vermemişti tülbendi.
Yıllar yıllar geçer böyle. Yaşar okula başlar. Defter yok, kitap yok, kalem yok. Yok Yok. Yok. Öğretmen hemen fark eder Yaşar’ın zekâsını ve çalışkanlığını. Babasını çağırıp konuşur.
Babası, Yaşar evde yokmuş gibi davranmaktadır. Derken Eziyme’nin önce bir kızı Sakine; sonra da bir oğlu olur. Aman aman aman, bu da kimmiş? Evin Prensi doğmuştur. Cevat. Hüseyin ve Eziyme çok mutludurlar.
Yaşar derslerine çok çalışır. Kış vakti erken kararır ortalık. Yaşar’ın dersi bitmez. Lambayı söndürür abla Eziyme.”Yat artık yat” der. ”Başbukan mı olacan, ne olacan?”
Beş yıllık ilkokul biter. Ablasına koşar Yaşar. Hüsniye’ye. “Bir yol parası lazım bana” der. Zonguldak’a amcası Hasan’ın yanına kaçacaktır. Babası ile amcasının arası açıktır.11 yaşında Yaşar. Sevgisiz, ilgisiz, sığıntı gibi yaşadığı evden kaçacaktır.
Abla Hüsniye 21 yaşındadır artık. Çocukları vardır. Kocasından utana sıkıla ister parayı.
Yaşar alır parayı. Kaçar amcasının yanına. Bir kereler amca ile yenge Mengen’e gelmiştir. Yaşar’a da çok sevgi göstermişlerdir. Unutamaz Yaşar o anları. Sevgiye ve ilgiye koşmaktadır.
Amca ve yengenin bir tane oğulları vardır. Onun büyüğü, gemi yolculuğu sırasında denize düşmüştür. Yaşar’ı bağırlarına basarlar. Çok severler. Allah oğullarını almıştır ama onun yerine oğul vermiştir. Yaşar, onların yanında hiç görmediği sevgiyi görür. Çok mutludur artık. Ama anasını hatırlar bazı bazı. Gözlerinden yaşlar boşanır.
Hüseyin üzülmez. Sofradan bir kaşık eksilmiştir. Amcasına gittiğini öğrenir. Rahatlar yine de.

Bir yanıt yazın