GÜLER’İN ANILARI
Öğretmen Okulu’nda Güler çok korkaktı. Buna rağmen bazen yanlış şeyler yapmıştı . Öğretmen Okulu’nun iki okulu vardı.Birisi eski, diğeri yeni bina. Ayrıca İş Atölyesi, Spor Salonu, Tarım dersi malzemelerinin konduğu küçük evler vardı.
Bir gün yalnız başına bahçeye çıktı Güler. Eski binanın arkası eski stadyumdu. Aynı zamanda okuduğu ilk okulun arka tarafında yer alan çok büyük bir alandı ve boştu. Eski binanın arkasına dolaştı. Bunu çok da korktuğu halde yapmıştı. Birden bacaklarında bir hareket hissetti. O da ne ? Çığlık atacaktı ama kendine hakim oldu.Bacaklarındaki hereket kendi kedisine aitti. Kendisini yatılı okula bırakan ailesi, kedisini de sokağa bırakmıştı. Nasıl bulmuştu onu? Nereden gelmişti? Çok sevindi.Hasretle sarıldı ona. O an tüm zaman durmuştu sanki. Gözleri dolmuştu. Güler çok mutluydu, kedi çok mutluydu.
Aniden nerede olduğunu hatırladı. Korku ile titredi. Kendisini buraya geçtiği için disipline verebilirlerdi. Kediye kötü davranabilirlerdi. Kediye sımsıkı sarıldı, gözlerinden yaşlar dökülüyordu. “Git buradan, bir daha gelme sakın,hemen git “dedi. Kediyi bıraktı. Arkasına bakmadan Eski bina okulun ön tarafına sessizce geçti.Kimse onu görmemişti.
Bu okulda acı anılar da oldu . Öğretmenlerin bazıları deyim doğruysa eli maşalıydı. Özellikle gece nöbetçisi oldukları zamanlarda. Öğretmen okulları o zamanlar öğretmenlerin tercih ettikleri okullardı. Özellikle kız yatılı okulları. Ancak gece nöbeti öğretmenlere ağır geliyordu. Evlerinden, eşlerinden, çocuklarından ayrı bir gece geçiriyorlardı. Bu gün olduğu gibi akıllı telefonlar, internet , Tv gibi güzellikler olsa mutlu olurlar mıydı ? Bunun acısı da öğrencilerden çıkıyordu. Çok tahammüsüz davranıyorlardı. Suratlar daima asık, sert ifadeler, sınıfta es kaza ses çıkarmış bir kaç öğrenci varsa ve sınıf başkanı numarasını yazmışsa vay ki vayyy.. Yandı onların çırası. Güler’in numarası da bir kez yazılmıştı ve Nebahat Karadeniz denilen bir öğretmen tarafından tekme tokat dövülmüştü. Ailesine bunu hiç bir zaman söylemedi. Keşke babasına söyleseydi.
Güler’in yatağının altında ,o zamanlar yeni çıkan tüp halinde küçük bir balı vardı.Annesi şubat tatilinde eve gittiğinde vermişti ona. Çoğunlukla aç kalkıyordu yemeklerden. Bunun da sebepleri vardı. Sınıf listesinde en baştan ikinci numara ona aitti. Genel olarak ilk dört numara diğer sınıfın son numaraları ile yemek masasında oturuyordu.Eğer öğlen yemeğinde Güler’in sınıfını öğretmen sınıftan geç bırakırsa , yani dersi uzatırsa , daha önce çıkan diğer sınıf yemeği bitirip gidiyordu. Güler ve üç arkadaşı aç kalıyordu. Bu konuda hiç kimseye bir şikayette bulunmuyorlardı. Bir de Güler kıymalı yemek yemiyordu. Asla..
Günlerden bir gün öğlen yemeğinde Zümrüt’le Güler paylarına düşen yarım dilim ekmeği ceplerine koymuşlardı. Balı bu ekmeklere sürüp yemek istiyorlardı. Daha balı yerinden alamamışlardı ki , yatakhane kapısı sonuna kadar açıldı. Eyvah! Nimet Avlacıoğlu ve Semahat Mançuan öğretmenler ..Nöbet değişimi için yatakhaneleri geziyorlar. Nimet öğretmen adeta gürledi. “Ne yapıyorsunuz siz burada” . Güler ve Zümrüt adeta nefes almıyorlar. Elleri ve ayaklarını hissetmiyorlar. donmuş kalmışlar . “Çabuk buraya gelin”
Gittiler. Nimet hoca Güler ve Zümrüt’e birer tokat attı.Semahat hanım suratı asık,izlemekle yetindi.
Nimet hoca çok sevecen bir öğretmen değildi. Daima asık bir surat. Kendisi gibi yaşlı ve asık suratlı bir koca , torunları gibi duran bir kız çocuğu ile aile durumundaydı. Yakasından kombinezonu görünür ,eteğinin altından kombinezonu sarkardı. Saçı başı hiç taranmaz, mutsuz bir ifade ile alt dudağını sarkıtarak gezerdi. Güler onu filmlerdeki zenci yaşlı kadınlara benzetir ve korkardı.
Semahat hoca Güler’in ailesi Bolu’da otururken karşı evde oturuyordu. Güler ona bu sebepten sempati duyuyordu. Ama Semahat hanım ,galiba onu hatırlamıyordu. Bir tebessüm bile etmiyordu.
Genel olarak Bolu Kız Öğretmen Okulu Öğretmenleri asık suratlıydı. Dünya yanmış, altında kalmışlardı . Neydi dertleri bilinmez. Hepsi mi dertliydi ?Kimisi çok sert ,azarlayan ,kimisi çok sert tokatlayan , kimisi gelişi güzel bir ders verip,sınıfta ve koridorda veya bahçede hiç bir öğrenciyi görmeyen ,ilgisiz kişilerdi.
Okulun Eğitim ve Öğretimi Milli Eğitim Bakanlığı tarafından Atatürk İlke Ve İnkılaplarına uygun bir şekilde düzenlenmişti. Teneffüslerde ve öğle aralarında Klasik Müzik tüm koridorlarda hatta bahçede dinletiliyordu. Bu durum Güler’in çok hoşuna gidiyordu.
Okulda çoğunluk öğrenci nasıl davranılırsa davranılsın hayatından memnundu. Çünkü bu okula gelmemiş olsalardı, başka bir okulda okuma şansları yoktu. Kendilerine karşı olan davranışları olduğu gibi şikayetsiz kabul etmişlerdi. Adeta üç maymunu oynuyorlardı. Şimdilerde Güler , bu anıları hatırlattığında asla hatırlamıyorlar, başkalarının anısı gibi dinliyorlar.
Bir yanıt yazın