Yetim çocuk Hüseyin. Beş yaşında. Yıl 1909. Annesi doğum üzerine mi, yoksa çiçekten mi ölmüş bilmiyordu o. Babası yakın  köylerden  birinden tekrar evlenmiş. Genç anneden kalan boy  boy küçük  dört  erkek çocuğuna bir de çelimsiz kız çocuk eklenmişti böylece.

     Hüseyin küçüktü, annesizdi. Sevgi arıyordu. Ama yoktu. Hiç yoktu.

     Biraz büyüyünce sık sık ölen annesinin abisinin yanına koşuyordu. Ethem dayının evi bir çocuk için uzaktı. Ormandan geçerken  korkuyordu. Ama yine de evden kaçıp ,  Ethem dayıya geliyordu. Orada sevgi vardı. Öpülüyor, koklanıyordu. Güzel yemekler yiyordu. Keşke hep orada kalabilseydi.

      Baba Mehmet Ağa  evlenmişti. Bir küçük kız doğmuştu .Baba en büyük oğlu Mustafa’yı da everdi. Henüz delikanlılık çağına gelen Mustafa’ya  Yörükler köyünden bir çocuk gelin geldi . Ufacık tefecik, esmer ,neşeli mi neşeli bir kızdı bu. Güzel değildi ama kalbi öylesine güzeldi ki çocuklar çok sevdiler onu. Abla gelmişti eve. Her işe koşuyordu abla. Komşular ona Fatmacuk diyorlardı.

      Bir zaman sonra “seferberlik ilan edildi” sözü dolaşmaya başladı etrafta. Önce baba gitti. Sonra da  Mustafa askere çağırıldı.Yaşı kaçtı bilinmez. Ama düşmanla savaşacaktı. Nereye gittiler acaba? Çocuklar bunu hiç bilmediler. Fatmacuk  da bilmedi .O zaten hiç bir şey bilmiyordu ki.

      Baba’nın ve abi Mustafa’nın şehit haberi geldi bir gün. Ağlaştılar, ağlaştılar, ağlaştılar. Analık küçük kızını da alıp, köyüne döndü. Derken iki büyük çocuk da gitti askere. Savaş son hız devem ediyordu. Küçük büyük eli silah tutan herkes cepheye çağırılıyordu.

     Komşular duruma el attılar. Hüseyin’e “sen artık bu evin adamısın “dediler. “Fatmacuk’u   alacaksın.”  Hüseyin anlamadı. “Ablayı mı alacaktı?” Dokuz yaşında. Evde Hüseyin ve  Fatmacuk’dan  başka kimse kalmamıştı zaten.

      Fatmacuk’la  yatıyorlardı  artık. Bir gün geldi, karı koca oluverdiler. Hüseyin   Akbük köyündeki  dayıya gidiyordu yine de. Annesinin eviydi orası ne olsa.

     Yıllar geçti. Akbük  köyünden  bir gün elini sıkıca tuttuğu güzel bir kızla döndü Beşler mahallesindeki evine.

      Eziyme (Azime)gelmişti. Güzel mi  güzel , boylu poslu, endamlı Eziyme.  Dayının köyü üç beş haneydi zaten. Bu hanelerden  birinde ,Eziyme anası babası ölmüş, abisinin yanında yaşıyordu.

           İlk gördüğünde hoşlanmıştı Hüseyin’den. Yakışıklıydı Hüseyin. Uzun boylu güzel yüzlü. Ne  de  güzel gülüyordu. İkide bir Hüseyin’le yolda belde karşılaşıyorlardı artık. Hüseyin’de onu beğeniyordu. Kimsenin görmediği bir yerde Hüseyin onu öpüverdi. Sonra da elinden tutup eve getirdi.

      Fatmacuk  şaşırdı,  eli ayağına dolaştı, dili tutuldu. Hüseyin’i çok ama çok seviyordu. Anladı olayı. Gözyaşlarını tülbentinin altına gizlemeye çalıştı, başaramadı.

      Hüseyin Fatmacuk’a   kıyamıyordu  ama Eziyme’yede  aşık olmuştu. Eziyme  ise  hiç  umursamıyordu, Fatmacuk’a da acımıyordu. Evi hemen benimsedi. Şimdi Fatmacuk ne yapsındı?